Basın Bültenleri
İşin geleceği dayanıklılık ve esneklik temeli üzerine kurulacak
İstanbul – 13 Temmuz 2020
Deloitte Türkiye, ‘COVID-19 Sonrası Çalışma Hayatının Geleceği Raporu’nu
yayımladı. Tüm şirketleri ve çalışanları yakından ilgilendiren salgın sonrası
yeni çalışma hayatıyla ilgili merak edilen tüm konuların ele alındığı raporda,
iş dünyasının neleri beklediğinin yanı sıra neler yapması gerektiğiyle ilgili
de ipuçlarına yer verildi. Rapor, 4 ay boyunca yüzlerce şirket sahibi,
yöneticileri, çalışanları ile birebir görüşmeler gerçekleştirilerek hazırlandı.
COVID-19’un gelecekteki iş hayatına etkisine ilişkin Türkiye’de
gerçekleştirilen en kapsamlı raporda, salgının başlangıcından itibaren
kurumların ve çalışanların nasıl bir deneyim yaşadığı, normalleşme sürecinde
nelere odaklandıkları ve ilerisi için nasıl planlar yaptıkları “Cevap Verme –
İyileşme ve Gelişme” başlıkları altında üç farklı evrede işleniyor.
Raporla ilgili değerlendirmede bulunan Deloitte İnsan Yönetimi Hizmetleri Lideri Cem Sezgin, yaşanılan bu süreçte tüm dünya ve çalışma hayatının adeta koca bir
laboratuvara dönüştüğüne; kurumların ve çalışanların da denekler haline
geldiğine, bununla birlikte herkesin bu süreçten önemli dersler çıkardığına
değiniyor. Bundan sonra böylesi olağanüstü değişimlerin etkileri karşısında çok
daha hazırlıklı olmanın hedeflenmesi gerektiğini belirten Sezgin: “Bu salgından
her şirket kendi gerçeklerinin şekillendirdiği sınırları içerisinde etkilendi. İşin
geleceğini şekillendiren üç ana başlık olan iş, işgücü ve iş yeri ile ilgili
belirli inisiyatifleri daha önce hayata geçirmiş şirketler, iş sürekliliğinde
ve COVID-19’un yarattığı olumsuz koşulları yönetmede görece daha başarılı
oldular. Bu kurumlar, işin geleceğini sanal kaynaklar, teknoloji ve yeni
davranış kalıpları ile destekleyen şirketlerdi. Bu şirketler iş denildiğinde
gittiğimiz bir fiziki mekanı değil, yaptığımız şeyi kast ediyorlardı” dedi.
Yeni normalde ‘iş’in kendisi nasıl şekillenecek?
Raporda ‘iş’in kendisinin nasıl değişeceği anlatılırken beş ana başlık
üzerinde duruluyor. Bunlardan ilki ‘Komuta Merkezi’, yani şirketlerin karar
alma mekanizmaları. Yeni normalde şirketlerin organizasyon yapılarını ve yetki
mekanizmalarını daha yalın ve çevik hale getireceklerinin, senaryo bazlı ve
dinamik karar alma modelleri kuracaklarının altı çiziliyor. Cem Sezgin’e göre, COVID-19
döneminde popüler hale gelen kriz masalarını, dönemsel değil sürekli işleyen
yapılar haline getirmek önem kazanacak. Sezgin, bunların yeterli olmayacağını;
karar alma süreçlerini dinamik işletebilmenin ancak büyük veri, analitik ve
teknolojiden faydalanarak mümkün olabileceğini belirtiyor. İkinci önemli başlık
ise ‘İşin Tasarımı ve İş Yapış Şekli’. Özellikle sanal ve hibrit çalışma
modellerinin ön plana çıktığı bir dönemde, eksik olunan bir noktaya dikkat
çekiliyor: Geçmişle kıyaslayabilmek adına elde yeteri kadar anlamlı veri
bulunmaması sebebi ile bu değişikliğin etkileri ölçülemiyor. İlerisi için
öncelikle iş yapış şekilleri ve iş birliği modellerinin nasıl değiştiğini
analiz etmek; sonuçları düzenli olarak ölçmek gerekiyor. Ayrıca teknoloji sayesinde
kazanım sağlanabilecek alanları detaylandırmak ve işgücüyle nasıl uyumlu hale
getirileceğini irdelemek önem kazanacak.
İş seyahatleri nereye evriliyor?
‘Seyahat’ ise, işin kendisi ile ilgili üçüncü ana başlık. Seyahati ele
alırken, çalışanların da bu değişimden önemli derecede etkilendiğini; bir
tarafta “benim bu işi, bu şirketi seçmemin sebebi seyahat etmek” diyenler
varken, diğer tarafta “ben sağlığım için endişeleniyorum, uzun bir süre seyahat
istemiyorum” diyenlerin azımsanmayacak oranda olduğu belirtiliyor. Bundan
sonrası için seyahat politikalarımızı baştan tasarlamak; bunu yaparken
maliyetleri, zaman yönetimini, tüm paydaşların sağlığını, ekolojik faktörleri,
müşteri ve çalışan beklentilerini göz önünde bulundurmak gerekiyor. Dördüncü
başlık ise ‘Yazılım ve Donanım’. Salgın
ile özellikle evden çalışmaya geçen şirketlerde öncelik, kaliteli iletişimi
sanal platformlarda en hızlı şekilde yakalayabilmek oldu. Raporda, kalıcı
olarak uzaktan çalışmayı destekleyecek bir yazılım ve donanım altyapısı
sağlamak, BT’nin (Bilgi Teknololojileri) görev tanımlarını, yetkinliklerini ve
iş yapış şekillerini bu doğrultuda güncellemek ve evden çalışmaya devam edecek
çalışanlara donanım ekipmanları sağlayarak desteklemek adına adımlar atılması
gerektiği belirtiliyor. Beşinci ve son başlık ise ‘İşgücü Analitiği’. Konuyla
ilgili Cem Sezgin: “COVID-19 dönemi, bizlere çalışanlarımız hakkında alışıldık
verileri, alışılmadık biçimde elde etmeye ve hiç başvurmadığımız yepyeni
bilgileri analiz etmeye ihtiyaç duyduğumuz yepyeni bir sayfa açtı. Sürekli
değişen çalışma hayatı koşullarının işgücü üzerindeki etkilerini hızlı bir
biçimde ölçme ve tahmin etmede elimizi kuvvetlendirecek araçlara ve veriye
ihtiyacımız artacak; ancak bazı çalışan bilgilerine erişebilmek istediğimizde
etik ve kişisel bilgilerin mahremiyeti gündeme gelecek” dedi.
İşgücü: Kriz sonrası kapasite, yetkinlik ve maliyetler işgücünün tasarımını nasıl şekillendirecek?
Raporda ‘işgücü’nün nasıl dönüşeceği beş ana başlıkta ele alınıyor.
Bunlardan ilki “Senaryo Planlama ve Alternatif İşgücü Stratejileri”. COVID-19
ile birlikte, iş hacimlerinin büyük ölçüde azalmasına bağlı bir refleks olarak
işgücünün sayısal boyutuna odaklanıldığını ancak son dönemlerde yetkinliklerin
de yeniden masaya yatırıldığı aktarılıyor. Salgın öncesinden bugüne,
işgücündeki dönüşüm hamlelerinin genelde kısa vadeli ve kapsamının sınırlı
olduğu; bu nedenle stratejik ve bütünsel yaklaşım eksikliğinin istenilen
başarılar önünde bir engel teşkil ettiği belirtiliyor. Konuyla ilgili
değerlendirmede bulunan Cem Sezgin, dış kaynak ve kitle kaynağa yönelim,
otomasyon, süreli kontratlar ve yarı zamanlı çalışma gibi alternatif işgücü
modellerini bütünsel olarak ele almanın ve yetkinlik gereksinimlerimizin hangi
alanlarda, nasıl ve ne kadar değiştiğini tespit etmenin dönüşümün reçetesi
olduğuna dikkat çekiyor.
Çalışanların yan haklarında sağlık ve zindelik öne çıkacak
İşgücünü ilgilendiren bir diğer önemli başlıksa “Çalışanlara Sunulan
Haklar, İmkanlar ve Faydalar”. Salgınla
birlikte kurumların önceliği ücret ve yan hakların yarattığı finansal yükleri
hafifletebilmek oldu. Bunu çalışan deneyimini, toplumdaki imajı zedelemeden ve
hukuksal problemler yaşamadan başarabilmek hiç de kolay değildi. Gelecekte ise
öncelik, çalışanlarımıza sunacağımız paketleri mevcuda kıyasla daha esnek hale
getirmek, toplam fayda içerisinde “sağlık ve zindelik” boyutunu da ön plana
çıkarmak, yemek ve yol masrafları ile ilgili özellikle bundan böyle kalıcı
olarak uzaktan çalışacak personel için yeni düzenlemeler yapmak, onlar için
donanım-yazılım alanında farklı yan haklar oluşturmak olacak.
Üçüncü başlık olan “İşveren Markası ve Çalışan Deneyimi” işgücünü
etkileyen değişimleri çalışan perspektifi ile ele alıyor. Kurumların salgına
hazırlıksız yakalandığını ve hayatta kalma güdüsü ile çalışanlarının
deneyimlerini ikinci plana atanların sayısının fazla olduğunu belirten Sezgin,
bundan sonrası için yol haritasını şu şekilde çiziyor: “COVID-19 sonrası
çalışanların değişen öncelikleri ve endişelerini anlamak, sosyal şirket olarak çalışanlarımıza, işgücü piyasasına, ekosisteme ve topluma vereceğimiz mesajları yeniden belirlemek gerekiyor. Başta ofise dönüş, yeniden başlayacak seyahatler, artan teknoloji olmak üzere çalışanları kaygılandırabilecek unsurların nasıl yönetileceği hakkında stratejiler geliştirip onlara destek olmak, iç iletişimi
tekrar masaya yatırmak ve bu süreç boyunca öğrendiklerimizi de göz önünde
bulundurarak yeniden şekillendirmek diğer atılması gereken adımlar.”
Liderden beklentiler artıyor
İşgücüne dair dördüncü ve en popüler başlıklardan biri de ‘Liderlik’.
Raporda küresel salgınla birlikte ‘liderlik’ ve ‘liderden beklentiler’in farklı
bir boyuta geldiği, bu dönemde liderlerin zorlu bir sınav verdiği ancak
hepsinin bu sınavı geçemediği aktarılıyor. Geleceği şekillendirirken kriz ve
belirsizlikle mücadele, uyum ve dayanıklılık, geleceğin iş modelleri ve
ekosistemlerini gözümüzde canlandırabilmek, senaryo bazlı düşünebilmek ve
hareket edebilmek, stratejik karar verebilmek gibi becerilerin liderleri
pozitif yönde ayrıştıracağı belirtiliyor. Mevcut lider kadrolarında yakın
zamanda önemli değişiklikler yaşanabileceğine ve yeni profile uygun liderleri
hızla yetiştirebilmenin önemine dikkat çekiliyor.
Bu alandaki beşinci ve son başlık ‘İK – Yetenek Süreçleri’. Bu dönemde
şirketlerin İK politika, süreç ve uygulamalarına dair ilk attıkları adım;
mevcuttaki pratiğin öncelikle olabildiğince COVID-19’a karşı çalışan sağlığını
korumak, buna ek olarak uzaktan çalışmayı destekleyen bir şekle büründürülmek suretiyle devamlılığını sağlamak oldu. Bunları yaparken yasal boyuta özen gösterilmeye çalışıldı. Bundan sonrası için, yetenek süreçleri de kendi yeni normalini en baştan tasarlamalı. İşe alımdan, performans yönetimine; kariyer yönetiminden öğrenme ve gelişim ile mobilitiye; otomasyon ve çalışan deneyimin sinerji içinde olacağı bu yeni gerçeklik etrafında İK süreçlerini, politikalarını, yaklaşımlarını, iş yapış şekillerini baştan ele almak gerekiyor.
İşyeri: Fiziki ve sanal ortamlar iş hayatında nasıl bir arada var olacaklar?
Rapora göre İş – İşgücü – İşyeri üçlüsü arasında COVID-19 döneminde
gündemde en fazla yer bulan ‘işyeri’ oldu. İşyeri ile ilgili gözlemler, raporda
birbirlerinin tam aksi yönü gösteren iki başlık altında toplanıyor: ‘Ofislere
Dönüş’ ve ‘Kalıcı Olarak Uzaktan Çalışmaya Geçiş’. Cem Sezgin, daha iki ya da
üç ay önce beyaz yakanın bir numaralı gündeminin evden çalışma olduğunu; şimdi
ise hararetli bir şekilde ofise dönüşü konuştuğumuzu, oysa yasal kısıtlamaları
bir kenara koyarsak; bazı sektörlerde işin doğası gereği eski usulde
çalışılmaya devam edildiğini belirtiyor ve ekliyor: “Bu durum, özellikle
üretimin durmadığı şirketlerde işlerinin başında olan mavi yakalı çalışanlar
için geçerliydi. Bir de hibrit modeli uygulayanlar vardı. Bir kısım çalışan
şirkete gitmeye devam ederken, bir kısım evden çalışıyordu. Normalleşmenin
şekil aldığı bu dönemde, herkesi ilgilendiren öncelikli konu evden çalışanların
ofise ne zaman ve ne şekilde dönecekleri oldu”.
Raporda, yakın gelecekte ofislerin eski kapasitelere ulaşmalarının çok
olası gözükmediğine değinilirken, bununla birlikte olağanüstü bir durum olmaz
ise, ofislerin bu tenhalıklarını yitirip biraz canlanacakları belirtiliyor. Çalışma
hayatında yeni normale ve ofislere geri dönüşte sadece fiziksel açıdan değil,
zihinsel ve ruhsal açıdan sağlıklı bir geçiş olmasının taşıdığı öneme vurgu
yapılıyor. Bir grup şirketin ofislere geri dönüş planları yaparken, tam aksi
yönde inisiyatif alan şirketler de mevcut. Geçici olarak evden çalışmayı uzun
bir süre uygulayacak olanların yanı sıra, uzaktan çalışmayı artık kalıcı olarak
benimsemeyi düşünen firmalar da dikkat çekiyor. Sezgin: “Ofislere dönüş ve kalıcı uzaktan çalışma modeline geçişi bir arada konuşurken, kısa ve orta vadeli
yaklaşımlarımız ile uzun vadedeki stratejilerimizi ayrıştırmamızda, insan –
teknoloji sinerjisine odaklanmamızda, ayrıca fiziki ve sanal iş ortamları
arasındaki etkileşimleri kurgulamamızda fayda var” dedi.
Rapora ulaşmak için tıklayınız.