Görüşler

Gıdanın Geleceği Küresel Zirvesi

Gerekli dönüşümü nasıl ölçeklendiriyoruz?

Deloitte tarafından yakın zamanda gerçekleştirilen Gıdanın Geleceği zirvesindeki birçok kişiyi ağırlayan sanal konferansta, çeşitli küresel gıda liderleri, yeni gıda sistemine geçişin nasıl hızlandırılabileceği ve ölçeklendirilebileceği üzerine fikir paylaşımında bulundu.

Gıdanın geleceği konusunda Türkiye'den Unilever Türkiye, Orta Asya ve İran Yönetim Kurulu Başkanı Mustafa Seçkin'in görüşlerine yer verdik

Röportaja ulaşmak için tıklayın.

"Şu anda gıda için normale göre iki kat fazla ödeme yapıyoruz. Toplum olarak, hem satın aldığımız gıdanın ücretini hem de bu gıdanın üretilmesi sürecinde neden olunan zararın karşılığını ödüyoruz."

Paul Polman, IMAGINE Kurucu Ortağı ve Eş Başkanı ve eski Unilever Global CEO'su

Paul Polman şöyle devam etti:
"Covid öncesi dönemde bile mevcut gıda sistemlerinin sürdürülebilir
olmadığı açıktı. Gezegenimizin sınırlarını aştık ve artık dünyanın dört bir
yanındaki insanların gıdaya erişebilmesi için üretim yöntemimizi değiştirmemiz
gerekiyor. Gıda üretimi şeklimizin doğrudan bir sonucu olan Covid,
biyoçeşitlilik ve insan sağlığı arasındaki karşılıklı ilişkiyi açık bir şekilde
gösterdi. Zaman kaybetmeden yeni bir gıda sistemine geçmemiz gerekiyor.
Güçlendirici ve yenileyici bir tutuma girmeliyiz. Bunun için farkındalığa ve bu
süreci öncelik haline getirecek çalışanlara, düzenleyicilere ve hükümetlere
ihtiyacımız var. Ayrıca, özel sektörün de bu konuda adım atması gerekiyor.
Sürdürülebilirlik hedeflerine ulaşmaya ilişkin net taahhütlerde bulunan çok az
sayıda gıda şirketi var ve yine oldukça az sayıda şirket iş planlarına
biyoçeşitliliği gerçekten entegre ediyor."

"İnsanlara ne yiyeceklerini söyleyemeyiz fakat hem kendileri hem de
gezegenimiz için doğru tercihleri yapmalarını daha kolay hale
getirebiliriz."

Hanneke Faber, Unilever Yiyecek ve İçecek Birimi Global Başkanı

Hanneke Faber’e göre ise: "Sera gazı emisyonlarının %25'inden sorumlu olan ve 1 milyar insanın aç olduğu, 2 milyar insanın ise aşırı kilolu veya obez olduğu ve yiyeceklerin üçte birinin israf edildiği bir gıda sisteminde, değişime ihtiyaç duyulduğu çok açıktır. Yemek yemeye herkes ihtiyaç duyar fakat bununla beraber kişisel tercihlerimizin bazı sonuçları olduğunun da farkında olmalıyız. Doğru kararı verebilmeleri hususunda müşteriler üzerinde etkiye sahip olmak için markalarımızdan ve teknolojiden faydalanıyoruz. Hiçbir tüketicinin gıda
israfından mutlu olduğunu duymadım. Kimse yiyeceklerini israf etmek istemez ve çoğu insan sağlıklı bir beslenme düzenine sahip olmayı tercih eder. İnsanların bu noktada yalnızca biraz yardıma ihtiyacı var. Unilever'in Knorr markası "Eat for good" (Bilinçli beslenme) kampanyasında bu düşünceyi temel
alıyor. Tabağınızdaki yiyecekleri değiştirerek, örneğin daha fazla sebze
yiyerek dünyayı değiştirebileceğiniz görüşüne odaklanıyor. Bu noktada değer
zincirindeki tüm oyunculara ihtiyacımız var. Buna, özel sektördeki şirketlerin kararlı ve topluma açık taahhütlerde bulunması ihtiyacı da dahildir. Taahhüdünüz topluma açık olduğunda bu taahhüdü gerçekleştirmek zorunda kalırsınız."

Odadaki fil: Görmezden gelinemeyecek kadar açık

Peki, bizi engelleyen nedir? Karşı karşıya olduğumuz en büyük zorluk nedir? Bu küresel zirveye katılanlar arasında gerçekleştirilen bir anket, geleceğin gıda sistemi söz konusu olduğunda çoğu katılımcının karşı karşıya kalınan en büyük zorluğu tüketici davranışı olarak belirttiğini ortaya koymuştur. Buna göre, katılımcılar daha sürdürülebilir bir gıda sistemine yönelik değişime ilişkin sorumluluğu tüketicilere yüklemektedir. Araştırmalar ise tüketicilerin daha sürdürülebilir, daha sağlıklı ve besleyici çözümlere daha fazla para vermeye hazır olduğunu göstermekle beraber, bunun değer zincirinin tamamından oluşan ekosistem genelinde işbirliği yaparak mümkün olacağını görüşünü savunuyorlar. Deloitte Gıdanın Geleceği Platformu Lideri Randy Jagt ise şunları belirtti: "Benim için odadaki fil 'değişiklik yapma' cesaretidir. Şeffaflık oluşturmak ve birlikte çalışmanın yeni yollarını bulmak önemlidir. Yeni fırsatları ve önerileri keşfetmek için işbirliği yapan insanlara ihtiyacımız var. Dünya genelinde, rejeneratif tarım, alternatif proteinler, yeni çiftçilik yöntemleri gibi birçok heyecan verici gelişmeye şahitlik ediyoruz. Peki, bunu nasıl ölçeklendirebiliriz? Bu fikirlerden, konseptlerden ve yalın ürünlerden büyük ölçekli bir dönüşüme nasıl geçiş yapabiliriz? Bunun için çiftçilere mali güvence sağlanması ve tüketicilerin eğitilmesinin yanı sıra politika oluşturucuların,
düzenleyicilerin ve hükümetlerin bu sürece yönelik doğru platformları
oluşturması gerekmektedir. Buna, 'ekosistem yaklaşımı' diyorum ve bence bu
yaklaşımı hayata geçirmenin tam sırası." Sainsbury's Kurumsal Sorumluluk,
Sürdürülebilirlik ve Halkla İlişkiler Direktörü Judith Batchelar da ilerlemenin
tek yolunun birlikte çalışmak olduğunu ısrarla belirterek şöyle devam etti:
"Yenilikçi ve sürdürülebilir ürünleri marketlerde satmamıza yardımcı
olacak, tam anlamıyla kolaylaştırıcı bir ortam oluşturmak ve bu ürünleri
müşteriler için çekici ve cazip hale getirmek için 'gönüllülerden oluşan
topluluklara' ihtiyacımız var."

Değer zinciri genelinde çalışma

DSM özel beslenme birimi başkanı, Maha Eikharbotly, bir sürdürülebilir alg yağı tedarikçisiyle aralarındaki işbirliğini örnek vererek devam etti: "Alg yağı, su ürünleri çiftçilerine ve yetiştiricilerine daha sürdürülebilir balıklar elde etme
konusunda yardımcı oluyor. DSM de, sağlığa faydalarını ve sürdürülebilirlik
hususunu vurgulayarak mağaza müşterilerinin dikkatini bu ürünlere çekmek için
perakendecilerle çalışıyor. Ekosistem genelinde de bu tür işbirlikleri görmemiz
gerekiyor. Bu, hem gezegenimiz hem de ticari süreçlerimiz için gereklidir.
Yenilikçi içerikler konusunda sürdürülebilir tedarikçilerle işbirliği yapmak,
kazanç elde etmemizi ve daha sağlıklı ve besleyici gıdalara ulaşmamızı sağlar.
Bu tür işbirliklerinin standart haline gelmesini umuyoruz."

Yatırım ve teknoloji

EAME Bölge Direktörü ve eski Syngenta Sürdürülebilirlik Baş Sorumlusu Alexandra Brand, gelecekte iyi bir gıda sistemine sahip olmanın önündeki en büyük engelin yatırım olduğuna inanıyor. Alexandra Brand: "En önemli ihtiyacımız, değişimi finanse etmeye gerçekten istekli olmaktır. Farkındalığın olduğuna, ancak sürdürülebilir bir değişimin maliyetli olduğuna inanıyorum. Örneğin, teknoloji sayesinde adil bir oyun alanı sağlamak maliyetlidir; ancak, sürdürülebilir gıda üretimi yapmak ve dünyanın dört bir yanında bilgi birikimimizi ve öngörülerimizi adil bir şekilde paylaşmak için bu teknolojiye ihtiyacımız vardır." Judith de küresel veri standartları sistemlerine yatırım yapmanın herkesin aynı standartlara erişebilmesine ve aynı 'dili' konuşmasına yardımcı olacağına, aynı zamanda her durum farklı olduğundan özel bir yaklaşım sağlayacağına katılıyor. Koşullar üründen ülkeye, küçük toprak sahiplerinin çiftliklerinden büyük şirketlere kadar geniş bir ölçekte değişiklik gösterir. Daha iyi, daha sağlıklı ve daha sürdürülebilir bir gıda sistemine geçişte tüm değer zincirine görev düştüğü ve artık konuşmak yerine harekete geçme zamanı olduğu açıktır. Dolayısıyla her katılımcının bu süreçteki rolünü ve taahhüdünü düşünmesi istenmiştir.

Peki ya siz? Siz yarın neyi farklı yapacaksınız?

Faydalı buldunuz mu?